Duman

Sigara dumanının arkasına saklanmış 
Onca sevda arasından 
Onca rüya varken 
İzmariti parmak uçlarımla fırlatıp 
Bir küfür patlatıp 
" Ya olursa ? " 
Sorusuyla tekrar deniyorum 
Hayata motive olmayı . 

Bir sigara daha tutuşturuyorlar 
Öpmeyi unutmuş bu dudaklara
Ve zaman diyorlar
Geçen vakitlerimin hesabını bilmeyerek
Rüzgarın üflemesiyle tükenen sigaram
Aynısın benimle

Plastik bir kültablası gibi
Söndürülmüş hayatlar dolu üzerimde
Ve derin izler bırakmış söndürülüşlerinde

Bir sigara arkasına saklanan hayat
Senin ateş olmayınca
Yan masadan ateş dilendiğim .


Charles Bukowski .

Şaka lan şaka ben yazdım az önce .

Kuyuya düşen ölü bir yürek .

   Başlangıcı olmayan bir hikaye bu . Hayatın tam ortasından aniden olan bir kaza gibi . Sadece aşk için biraz hareket için planlananın çok ötesinde bir şey . Zafer kokusunun çok uzağında . Terli bir sayfaya yazılan mürekkep kokusuyla karışık bir duygunun hikayesi bu hikaye . 
   Yolları beyaz bir örtü ile kaplanmış sarp tepelerin arkasında kalan bir kalbin vuruluşu ve ölüşü hakkında . 
   Kimse o sarp tepeleri aşmak istemedi o beyaz yollarda kah düşerek kah kalkarak gitmek istemedi . Kimse sessiz o kalbe yanaştırmak istemedi ruhunu . Çok uzun ve yorucuydu . Kuş bakışı görüp kaçmalar daha rahat geldi insanlara . Ve bir gün yoruldu beklemekten . Dedi ki ben gider alırım yanıma birisini olmadı ben gider kalırım onun yanında . Hayalleri vardı ve kararlıydı hayallerini gerçekleştirmek adına . Az gitti uz gitti dere tepe düz gitti bir masal başlattı hayatında . Gidilecek çok yol ve seçenek vardı . Hep doğrusunu rüzgara sorarak buldu . Rüzgar nereye eserse oraya gitti . 
  Bir çok ovadan, kasabadan geçerek ilerleyen bir rüzgarın peşinden gitti . Az gitti uz gitti dere tepe düz gitti bir kaç elma bekledi her uğradığı kasabadan sonra gökten düşeninden . Bir kaç kez cebinden elma bile verdiği oldu hatta . Beklediğini bir türlü bulamadı . 
  Rüzgar onu hiç mutluluğa götürmedi . Hep hızlıydı ve hızına yetişmeye çalışırken bir çok şey düşürdü cebinden . Önce ateşini sonra heyecanını ve sırayla herşeyini düşürdü . Elinde sadece umudu kaldı . Elinde son kalanıda yitirmemek için bıraktı rüzgarı . Umutsuz kalmaktansa zor olanı rüzgara karşı yürümeyi tercih etti . Rüzgar nerden esiyorsa tersine gitti . Zor oldu . Soğuktu ama zaten ateşinide kaybettiği için soğuğa alışıktı . Çok gitti pis gitti dere tepe ters gitti . Elma beklemedi hiç . Ama umutluydu yolun sonundan . Sonunda birşeyler gelecekti yada hepsi gidecekti . Bir şekilde kurtulacaktı bu işkenceden . 
  Yolunun üstünde bir kuyu gördü terkedilmiş bir kasabada . Susamıştı zaten . Su gerekliydi . Dedim ya zaten tek elinde umudu kalmıştı onunla yaklaştı kuyuya belki vardır bir damla su . Ama su değil bir yürek vardı orda. Oraya onu kim atmıştı ? Nasıl bırakmıştı onu orada ? Nasıl bir vicdansızlıktı bu ? İşte orda kazandı yeniden vicdanını . Evlerden birisinden bulduğu bir sicimle indi aşşağıya . Zaten hafifti kendisi yitirdiklerinden dolayı . Ve umut vardı cebinde geri çıkarken elindeki sicimin ikisini birden tartabileceği konusunda . İndi ve tuttu kolundan yorgun suskun o yüreği . Hafifti oda . Onunda hiç birşeyi kalmamıştı . Umudu dahi yoktu cebinde . Boştu . Sırtına aldı sicime sarıldı ve ikisini bir yukarı çekmeye başladı . O yukarı çektikçe sırtındaki ağırlaşmaya başladı . Önce umudu oldu sonra heyecana doydu sonra sırayla hepsi teker teker geldi o yüreğe ve ağırlaştı . Çıkışa yaklaştıkça ağırlaştı . Sonra korktu yeniden sırtında ki yürek . Ve cebinde silahı çıkarıp içini korkuyla doldurup vurdu bizim yüreği . İkisini birden taşımayacağından korktu ve o korkuyla vurdu . Gökten 3 elma düşmedi bu seferde . Tersine bir kuyaya düşen ölü bir yürek oldu sadece .