Korkuluksuz Bahçe

Yattığımız yeri benimseyemedik zaman veremeden . Zamansız değiştirdik yastığın sıcak yüzünü . Soğuk her yüzümüze çarpışında anladık aldatıcılıgını sıcağın . Üşüdükçe aldanmak için köşe buca arandık . Bucak bucak gezdik , gezdikçe öğrendiğimizi sandıklarımızı , sandıklarımıza kapadık , kapandık bir peçeyle .

Ellerimizin arasından kayıp giden bir sabun misali kaygan zeminlerde kıvrıldık . Hayaller kurmaya calısırken halisinasyonlar arasında kendimizi secmeye calıstık aynalarda. Bir mısır ambarında sandık kendimizi aç bir tavuk misali , herşeyi anlamlı kılabileceğimize dair . Anlam yüklüyemediğimiz düşen kolonlar , çöken evimizden nerde saklanacağımızı şaşırttı bir sıgınagımız olmadan . Dolaşan ayaklarımızı yürümek için kullanamadıgımızdan bihaberken ölüyorduk aslında aynalarının karşısında .

Arşa deyebilecek kadar yakınken şimdi nedir bu toprak kokusu diye sorulabilecekken sorulabilen tek soru " neden " iken nedensiz olarak bir çimento gibi katı kesilmişiz aynadaki goruntumuz aglarken .

Islak toprak kokusunu alışımızı saglayan görünmez gözleri silmişiz yakamızdan cıkardıgımız bir parça bezle . Islak bir beyaz ile elimizde topragı oksamısız lekesiz bir parcamız kalmasın diye . Aynadan süzülen her damla yaş etrafımızı camurdan bir kaleye cevirmiş ve batmışız her geçen saniyede .

Güneşin her yükselişinde tepesinden bir parça uçuşmuş aynanın . Yokolurken ıslaklık etrafımızdan kurumus kalmış o aldatıcı ısının yanında bizi içine ceken kalemiz . En sonunda demişiz içten şekilde batıp yokolmayacagımızı anladıgımızda .

Fakat kuruyan toprak hapis etmiş bizim batan her bir yanımızı .